14 Ekim 2019 Pazartesi

Yine aynı şey

Hepimizin illa ki istemediğimiz ama mecbur kalarak aldığımız bir kararı vardır. Seninki neydi mesela? Düşün bakalım. Hatırladın mı? Bu kararı alman tam olarak kaç saatini aldı? Diyebilirsin ki şimdi"ne saati yav, bırak günleri yıllarımı aldı"
Benimki de soru işte...
Kararları almamız uzun sürmez, uzun süren onu hayata geçirmektir.
Benim de bir kararım vardı. 3 ayımı aldı hayata geçirebilmem. O üç ay boyunca en büyük düşmanım oldu umudum. Umut bu dünyadaki en büyük düşmanı olabiliyor insanın. Bu düşmandan kurtulmak da pek öyle kolay değil. Her şey bitse bile, o küllerinden doğmaya hazır bir şekilde bekliyor. Her şey güzel olacak sanıyorsun ama o boşluk hissinden kurtulamıyorsun. Hiçbir şeyin aynı olmayacağını hissettiren o boşluk hissi. E hani sen kendin için almıştın bu kararı, her şey daha iyi olacaktı, neden böyle oldu? Neden ölmedi o umut? Neden hala düşünüyorsun bitirdiğin bir şey için? Bu mu senin daha iyi halin? Kızgınlığın kime? Kendine mi yoksa ona mı? Korkun neden? Her şeyi yine mahvetmiş olmaktan mı? Sonunun bu olacağını bile bile umut etmek... Savaşmak, kendince... Ama bir şeyi değiştirememek...

İnsanlar birbirini üzer, umursamaz. O beni, ben onu. Ben ona ağlarım, o başkasına. Böyle işler işler. Yarım kalan hayaller, başlayamadan biten bir hikaye. Ağızdan çıkan öylesine söylenmiş sözler... Bilememek, konuşulmadan nasıl bilinsin ki. Anlamaya çalışmak, anladığını sanmak anlamadığından emin olduğun halde. Aşk acıdır. Aksini iddia eden turşudur. Aşk asla doğru kişide bulmaz seni, acı çektiremez yoksa. Ve asla iki kişiye birlikte gelmez. Aşk acıyı bile sevdirir. O acı bile bitmesin istersin, her gün taze tutmak için uğraşırsın. Kaçmaya çalışırsın ama ondan kaçamazsın.
Ben mi? Ben kendi ellerimle getirdim sonumu. Daha fazla canım yanmasın diye. Her türlü payıma düşen bir acı vardı, şimdi onu çekiyorum. Doğru olanın bu olduğunu düşünmesem yapmazdım ama koskoca dünyada bir daha ondan haber alamayacak olmam beni... Onun içindekileri hiçbir zaman bilemeyeceğim keza o da benim içimdekileri... En acısı da bu.

14 Eylül 2019 Cumartesi

St(acı) n'aptın?

Güzel bir giriş ile geri dönüşümü yapayım isterdim fakat olaya bodoslama dalmayı tercih ediyorum. Tam da şu an. Kolay sinirlenen biri olduğumu, çevremdeki herkes bilir. Sinirlenmemek için kendimi hep çok zorlamama rağmen illaki bir yerde patlak veriyorum. Bolca şikayet edeceğim burada, güzel şeylerden de bahsedeceğim fakat bugün değil. Bir kölelikten bahsedeceğim ama stajyerlikten değil, staj yeri bulma köleliğinden.

stajyer
isim, Fransızca stagiaire
Köle*

Staj kadar başa bela bir konu daha var mı merak ediyorum. Şu staj meselesi oldum olası beni germiştir. Üniversitenin, adının zorunlu yerine formalite olması gereken stajlarından bahsediyorum. Şahsen kendilerinin faydası çok nadir görülür. Başta bir hevesle diyorsun ki "en iyi yerlere başvuracağım, çevremi, iş ağımı genişleteceğim, mezun olunca da staj yaptığım yerlerden birine başvururum-" yoook canım yavaşla! Bütün o hayalini kurduğun şirketler seni bekliyordu değil mi? İlk başvuran sen olursun zaten, rakibin de olmaz, olsa da tertemiz özgüveninle " ben ya, beni kim neden almasın" dersin. Sonra "çaaat!" diye bir ses. Gerçeklerin sesi... Arkadaşlarımın inkârlarına rağmen kendimi hep iyimser biri olarak tanımlardım. Artık çoğu zaman iyimser biriyim diyorum. Sinir krizi geçirirken de iyimser olamam ya!

Hiçbir durumda suçlu tek bir taraf olamaz. Peki bu durumda suç kimin?

1-Okul

Birçok okul gibi benim okulum da tercih döneminde kendi şişirip duranlardan. Zannediyorsun ki ben bu okulu tercih ettim ya, hayatım mükemmel olacak, tüm kapılar açılacak. Okulla ilgili çok doluyum, fazla detaya girmeyip başka bir yazıya saklamak istiyorum. İnsanları boşuna beklentiye sokmayan hiçbir okula sözüm yok. Dürüstlük her zaman kazansın! Benim şu anda mezun olmaya çalıştığım değerli, çok sevdiğim okulum staj yeri bulma sorununu çözdüklerini iddia etmişti çünkü anlaşmalı iş yerleri vardı ve hayat mükemmeldi. Ama işlerin bir de öbür yüzü var.

İş yerlerinin bir kısmı gerçekten anlaşmalı oldukları şirketler, geri kalanı ise öğrencilerin tanıdık vasıtasıyla veya ömür çürütme pahasına arayıp buldukları şirketler. Uyanık okulumuz ne yapıyor? Hemen sisteme ekliyor. Öğrenciler ne sanıyor? Okul o şirketle anlaşma yaptı sanıyor. Firmalar ne yapıyor? Çalışma hayatlarına devam ediyorlar çünkü bilinmeyen bir anlaşmaya dahil olduklarını bilmiyorlar :D Bunu farkettiklerinde de ayrılıyorlar hemen. Böylece günden güne anlaşmalı iş yerleri azalıyor. E ama öğrenci sayısı azalmıyor? Bir sürü öğrenci açıkta kalıyor benim gibi. Bazıları aynı sektörde çalışan aile yakını, tanıdık yardımıyla işlerini halledebiliyorlar. Peki benim gibilerin suçu ne? Çevremde aynı sektörden insanlar yok diye okumayayım mı ben bu bölümü? Babam Rock yıldızıysa ben de mi Rock yıldızı olayım? Üniversitedeki öğrencilerle ve onların stajlarıyla ilgilenmekle "yükümlü" olan hocalardan yardım istemeye kalkanların başına ne geldiğini o hocanın cümleleriyle anlatayım: "staj yerlerinizi kendiniz bulun, biz bulamıyoruz, bana söyleyin ben sisteme ekleyeyim, sonra açıkta kaldım diye ağlamayın"

Herkes staja başlamıştır. Senin de başlaman lazımdır yoksa dönemin uzayacaktır. Zor anında güvendiğin, sana yardım edebileceğini düşündüğün birinin yanına gidersin ve Cüneyt Arkın tekmesi yemişe dönersin.

2-İş yerleri

İş başvurusunda en az 2-3 senelik tecrübe isteyip tecrübesiz kimseyi işe almayan iş yerlerinin namını duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Bu kısır döngüden çıkabilen var mı, merak ediyorum. İş yerlerinin bu tutumunun staj versiyonunda ise öğrenciden cv veya portfolyo istenir. Öğrenci bir hevesle yapar, çalışmalarını koyar, benim gibi mükemmeliyetçi kişiler çalışmalarını beğenemez ama yine de koyar çünkü öğrenciyim diye düşünür, öğrenciyim ve henüz öğreniyorum der. Elimden gelen bu sonuçta. Fakat henüz bilmiyordur ki başvuracağı yerler ütopik bir şekilde mükemmel insanı arıyorlar. Mezun biri için bunu bekleyebilirler, sonuçta herkes bir şekilde ekmeğinin peşinde. İşini ve işe alacağı kişinin verdiği maaşın karşılığını verip veremeyeceğini düşünmesi lazım. Sonuçta iş hayatında zayıflıklara yer yok. Kişisel algılamadan, profesyonel olarak davranılması lazım. Fakat ben veya herhangi bir stajyer adayı henüz mezun değiliz! Sayenizde olamama ihtimalimiz de var. Bunu belirttiğinizde "olmayıver, uzasın, mezun olunca herkes seni işe alacak mı sanıyorsun?" gibi bir tavır sergilemeleri olası. Burslu okuyan var, burssuz okuyan var. Hiçbir şekilde böyle küstahça davranma hakkı yok kimsenin. Öğrenci olabiliriz, yaşça küçük de olabiliriz. Bunların hiçbiri okulu bir dönem veya bir sene uzatmamızın sebebi olmanızı haklı kılmaz. Kibarca reddedebilirsiniz. Kimin hayatında ne önemli kimse bilemez. Azıcık saygı lütfen. Özelden öğrenci almıyoruz diyeni bile duydum ben, gülmüştüm.

Bazı şirketler hiç cevap verme zahmetine bile girmiyor. Bekleyip duruyorsun, belki cevap gelir diye. Belirsizlik insanı çok yoruyor. Staj, öğrencinin okuldaki bilgilerini pekiştirebileceği ve çalışma hayatını deneyimleyebileceği bir fırsat iken "lanet olsun yapayım da nasıl geçerse geçsin" dediği bir zorunluluk haline geldi. Şimdi tüm şirketlere sesleniyorum. Öğrenmek istiyoruz neden bu şansı bize vermiyorsunuz?

3-Öğrenci

Belirli aralıklarla staj yeri bulma sıkıntısı çeken biri olarak öğrendiğim önemli şeylerden birisi: kimseye güvenmemek. Yani suçun büyük kısmı öğrencide. Her zamanki gibi... Ne sana staj yeri bulacağım diyen okula, ne burada staj yapabilirsin diyen iş yerine, ne staj yeri bulmak için araştırma yapan yakın çevreye güvenme, onlardan bir şey bekleme. Sadece öğrencilik veya staj meselesi de değil, hayatın geneline baktığımızda da durum böyle. Kendi işini kendin hallet. Bunun için savaş, çabala. Kişiyi memnun edebilecek sadece kendisidir. Bu hayata herkes bireysel geldi ve öyle gidecek. Herkes kendisi için yaşar. Senin çabalarını gören var ve karşılığını verir, içini rahat tut. Fakat her şeyi başkalarından bekleyip hiç çabalamazsan bunun da bir sonucu olur, unutma!


Bu aşamalardan geçen şahsiyet olarak önce okula güvendim, sonra "beni niye almasın bu iş yerleri, alırlar ya" dedim, onlara da güvendim. Baktım olmuyor tüm tanıdığım kim varsa seferber ettim. Okula, iş yerlerine ve çevreme karşı girmemem gereken bir beklentiye girdim. Sonra işin başa düştüğünü anlayınca kolları sıvadım. Pes edecek gibi oldukça hırs yaptım. Elimden geleni yapmadan pes edersem sadece birkaç dakikalık rahatlama yaşayacaktım fakat uzun bir süre pişmanlık duyacaktım. Tüm çabaların sonucunda iki hafta gecikmeli de olsa bir yer ile anlaştım ve hafta başı başlıyorum. Bazen boşa sandığımız çabalar olmasaydı sonuca ulaşamayabilirdik.

Hayatında çabaladığın ne varsa karşılığını kat kat alman dileğiyle...


*Bir çoğumuzun lügatında stajyer, köle anlamına gelse de gerçeklik payı yok. Ayrıntılı bilgi için bknz: https://www.uludagsozluk.com/k/stajyerin-frans%C4%B1zca-k%C3%B6le-anlam%C4%B1na-gelmesi/

16 Aralık 2016 Cuma

Eğleneceksen Gel!

             
               "Amman bi recaaalim var hocaaam!"

               "Her kimeee? "

      "Raga, Raga..."

               "Masanın üstünde bardaak

               "eee"

               "Yuvarlak mı yuvarlak"

               "eee"

               "Abe beni de sorarsanız hem dondurmayım hem kaymak"

               "Raga, Raga..."

İlk izlediğimde ekrana mal mal bakmıştım açıkçası. Ama uzun süreli izlemek zorunda kalınca insan alışıyor. Zaten programın %80'inde Solmaz dans ediyo,yok tulumba çekiyo, yok Nurullah'a laf atıyo, yok Kaan'a gül atıyo...

Olayı baştan alırsak...

Evleneceksen Gel Show Tv'de hafta içleri yayınlanan, Seda Sayan ve Uğur Arslan'ın sunuculuğunu yaptığı, bana göre katılanların çok azının evlenme niyetinde olduğu bir kısmının medyatik olma çabasıyla katıldığı, çoğunun da amacını hiç anlayamadığım, diğer evlilik programlarına göre tabiri caizse daha uyduruk gibi duran fakat izledikçe adeta bir dizi gibi bağımlılık yapan, tartışmalarıyla cinnet geçirten, gıcık bir gülme hissiyle kanalı değiştirememenize sebep olan evlenme programıdır.

Vakti zamanında Solmaz ve Nurullah 2-3 ay görüşmüşler snrm.s.s

Malum Solmaz sürekli dans ettiği için Nurullah rahatsız oluyo. Solmaz ben dansı bırakamam diyo, Nurullah bırak diyo. Şimdi şöyle bir şey var: Solmaz bir Roman kızı. Dans etmesi çok normal ki dans etmek dünyanın en güzel şeyi bence. Nurullah da sevdiği kadının dans ederken başka erkeklerin bakmasından rahatsız oluyor. Durum böyle olunca araları açıldı, Solmaz'ın arkadaşı Songül aralarını yapmaya çalıştı ama nafile...

Sonra işin içine Nurullah'ı askerdeyken terk eden Gözdenur girdi. Neden? Çünkü Solmaz'la arası bozuk olan Nurullah'ı değerlendirmek için. Başta duygu karmaşasıyla bi afallasa da sonuçta bir geçmişleri olduğu için Gözdenur'a başta kırgın olduğunu belirtsede yine onla bir adım attı.
Tabi birşeyler hissettiği için mi yoksa Solmaz'a nispet yapmak için mi attı bu adımı? Bence durumu değerlendirdi. Zaten ikiside birbirinden vazgeçemiyor.

Sonra yine bir gün Solmaz dans ediyordu. Elinde gül vardı. Dans ederken gül birden Kaan'ın önüne düşüverdi. Düşüverdi diyorum çünkü bilerek attığına inanmıyorum. Attıysada özellikle Kaan'ı seçerek onun önüne attığını düşünmüyorum. 

Şarkı bittiğinde gözünden hiçbir şey kaçmayan sunucularımız Seda Sayan ve Uğur Arslan hemen sordular. Kaan'ın önüne gülü bilerek mi attın diye sordular. Can alıcı noktaya geldik!

Bu soru karşısında Solmaz ne cevap verse beğenirsiniz?  Hiçbir cevap. Çünkü kız öyle bişey planlamadığı için şaşırdı ve bişey diyemedi, düşünürken hemen Seda Sayan ikisini yan yana aldı ve böylelikle ikisi görüşmeye başladı. Yani ikisinin aklında da birbirleri yoktu.

Nurullah Gözdenur'la, Solmaz Kaan'la görüşüyordu fakat ikisinin de akıllarında hala birbirleri vardı. Kaan ve Gözdenur'a yazık oldu. Kullanıldılar.

Şimdilerde ise Nurullah taliplerine çıkıyor. Gözdenur bir ara yoktu tekrar gelmeye başladı ve hala hedefi Nurullah. Kaan bir sürü şey yaptı Solmaz için ama Solmaz'ın aklı halaa... Bu yüzden Solmaz'dan bir adım bekliyor. Solmaz... Solmaz'ı anlamıyorum. Bence o iki erkeğinde kendisine ilgi göstermesinden çok hoşlandı. Ama bilsin ki ikisinden birini seçemezse; seçeceği bir kişi dahi kalmayacak. Nurullah'ın da aklı hala Solmazda, Solmaz'ınki de Nurullah'ta... Yoksa birbirlerine sürekli laf atıp durmazlar. Şahsen ben sevmediğim bir insanın yüzünü bile görmek istemem.

Programın zaten en büyük olayı buydu. Çoğu zaman ne için tartıştıklarını bile hatırlamadıklarına eminim. Hiç sağlıklı bi tartışma ortamı yok ki! O ordan bişey diyo, o ordan bişey diyo. Lan birbirinizi dinlemeden nasıl, neye göre cevap veriyosun!! Hiçbişeye göre. Havaya konuşuyo. Zaten dediği şeyler de anlamsız. Ben niye sinirlendim şimdi tmm sakinim vjdlfv

Bu kulaklara zarar tartışmalar olurken e millet nerde? Nerde bu millet; nerde bu devlet? Nerde bu sunucular? Neden müdahele etmiyorlar? Çünkü onlar bu işten para kazanıcaklar. Tartışma olmazsa, kavga olmazsa,olay olmazsa kim izler? Malum biz Türk halkının bişeyleri izleme üzerine masterımız var. Yolda biri baygın yerde yatıyo olsa ona müdahele eden birileri(eğer ki varsa)dışındaki herkes etrafa toplanır, izler yani baya baya. Meraklı bi milletiz. Fazla merak...